Cumhurbaşkanı Erdoğan, Karadeniz gazı için yılbaşını işaret etti: Çıkardığımız anda bunun tadına doyum olmaz

2022-2023 Yükseköğretim Akademik Yıl Açılış Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gündemdeki hususlara ait kıymetli değerlendirmelerde bulundu.

“DOĞAL GAZI ÇIKARIRSAK TADINA DOYUM OLMAZ”

Türkiye’nin her geçen gün daha düzgüne gittiğini belirten Erdoğan, “Hele hele, inşallah, şöyle bu yıl sonu, önümüzdeki yılbaşı üzere Karadeniz’den doğal gazı da çıkardığımız anda bunun tadına doyum olmaz” tabirlerini kullandı.

“UYGUN SAYILARLA BUNLARI ALDIK”

Açıklamasının devamında araştırma gemilerine vurgu yapan Erdoğan, “Bizim bir vakitler o denli sondaj gemimiz falan yoktu. Lakin artık 2 sismik araştırma gemisi, 5 sondaj gemimiz var. Bütün sondaj gemilerimiz 12 bin metreye kadar çalışma yapabiliyor. Bunlar artık bizim. Uygun sayılarla bunları aldık. Bir taraftan sismik araştırmalar bir taraftan sondaj çalışmaları yapılıyor. Gerek sismik araştırmalarla gerek sondajla doğalgazda da petrolde de imkanlarımızı bu sularda bulacağız” formunda konuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları:

“Yeni akademik yılın ülkemiz, milletimiz bilhassa de sevgili öğrencilerimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Yeni akademik yılda tüm hocalarımıza ve öğrencilerimize Rabbimden muvaffakiyetler niyaz ediyorum. Ferdi ve kurumsal muvaffakiyet mükafatlarını az sonra takdim edeceğimiz bilim insanlarımızı ve üniversitelerimizi de canı gönülden tebrik ediyorum. Hocalarımız ve yüksek öğretim kurumlarımızdan daha kaç gurur verici muvaffakiyetler beklediğimizi burada söz etmek istiyorum.

“KÜRESEL SİSTEM SON 70 YILIN EN BÜYÜK SARSINTILARINDAN BİRİNİ YAŞIYOR”

İnsanlık son bir kaç yıldır salgınla başlayan ekonomik problemlerle ve sıcak çatışmalarla devam eden buhranlı bir periyottan geçiyor. Çabucak her gün dünyanın farklı bir köşesinde patlak veren yeni krizlere bilhassa dikkatle baktığımızda bununla gözlerimizi açıyoruz. İkinci Cihan Harbi sonrasında galiplerin çıkarlarını korumak gayesiyle inşa edilen global sistem son 70 yılın en büyük sarsıntılarından birini yaşıyor. Dünyanın geri kalanının canı, kanı, göz yapı, yer altı kaynakları değerine bir avuç mağrurun refahını devam ettirmek üzerine şurası bu çarpık yapı kökünden çatırdıyor. Soğuk savaşın bitmesiyle barış, istikrar ve özgürlükler ismine yeşeren umutlar son yıllarda yerini yine dehşete, tasaya hatta kimi ülkelerde faşizme bırakmaya başladı.

“AVRUPA BU KIŞI NASIL GEÇİRECEĞİZ DİYE KONUŞUYOR”

İçinde bulunduğumuz yüzyıl daha evvel yapılan kestirimlerin tersine refah, huzur, adalet asrı olmaktan çok bir nevi çatışmalar çağına dönüşüyor. Bu yeni devirde özellikle eşitlik, adalet ve hakkaniyet duygusu ağır yara almaktadır. Güçlü daha da zenginleşirken, tüm dünyada yoksulluk yaygınlaşmakta farklı toplum bölümleri ortasındaki uçurum giderek büyümektedir. Dünya nüfusunun yüzde birine tekabül etmeyen bir kesim parasına para, refahına refah katarken Afrika’dan Asya’ya milyarca insan temel besin unsurlarına dahi ulaşmakta zorluk çekmektedir. Ekonomik krizle birlikte bu vahim tablonun yoksul ülkeler ve toplumlar aleyhine daha da kötüleştiğine şahit oluyoruz. Elbette son 50-60 yılın en yüksek düzeylerine ulaşan enflasyon sayıları batılı ülkelerde yaşayanlar dahil herkesi zorluyor bunaltıyor. Yaklaşan kış mevsimi ile bir arada bu ülkelerde güç ve besin güvenliği konusundaki tasalar giderek tırmanıyor. Son Prag Doruğu’nda tüm önderlerden bunu dinledim. Hepsi bu kışı nasıl atlatacağız, nasıl geçireceğiz daima bunu anlatıyorlardı. Bizim bu türlü bir problemimiz yok dedim.

“SAVAŞ GELİŞMELERİNİ AKLI SELİM DEĞERLENDİREMİYORLARDI”

Liderler yalnızca anı düşünüyorlardı. Lakin bir öteki tarafta Rusya-Ukrayna ortasındaki gelişmeleri maalesef aklıselim ile değerlendirmiyorlardı. Gerek siyasi istikrarsızlıklar gerekse ekonomik problemler en büyük darbeyi global sistemin çeperlerinde yer alan fakir ülkelere vuruyor. İktisadı zayıf, üretim kapasitesi sonlu, toplumsal barışını tam manasıyla sağlayamamış, siyasi bakımdan müdahalelere açık, kırılgan devletler bu sancılı süreci yönetmekte daha fazla zorlanıyor. Her ne kadar Rusya-Ukrayna savaşı ile gündemin gerisine düşmüş olsa da önümüzdeki periyotta dünyada esaslı siyasi değişimlerin yaşanması kaçınılmazdır. Az gelişmişin gelişmişe, fakirin zengine, mazlumun zalime, çoğunluğun azınlığa hizmet ettiği altta kalanın adeta canının çıktığı mevcut yapının devam etmesi mümkün değildir.

“TÜRKİYE’NİN HAKLILIĞI ÇOK DAHA GÜZEL ANLAŞILACAKTIR”

Atalarımız bu gerçeği zulüm ile abad olunmaz diyerek tabir etmişlerdir. Biz de bir müddettir dünya 5’ten büyüktür tespitimizle tıpkı hakikati tüm platformlarda lisana getiriyoruz. Daha adil bir dünya mümkün diyerek tüm problemlere karşın insanlığın çaresiz olmadığını vurguluyoruz. Son devirde yaşananlarla birlikte Türkiye’nin verdiği gayretin hiç bir hesap gütmeden yaptığı samimi davetlerin global barışı tesise yönelik eforlarının daha fazla makes bulduğunu, takdir topladığını görüyoruz. Şu anda düşünün 7 milyon tonu aşkın tahıl bizim üzerimizden dünyaya servis ediliyor. Öbür ülkelerde rastgele bir ses yok. Lakin Türkiye bu hususta üzerinden bütün bu imkanları seferber ederek insanlığa bir soluk nefes aldırmanın uğraşı içerisinde. Kaygımız var lakin oburlarının kaygısı yok. Elbet bu yalnızca bir başlangıçtır, yapacağımız daha çok iş var. Global sistemin yapısından kaynaklı sıkıntılar gün yüzüne çıktıkça Türkiye’nin haklılığı ve savunduğu pahaların isabeti çok daha âlâ anlaşılacaktır. Türkiye Yüzyılı tabirimiz inşallah çabucak her alanda beden bulacak ve kısa müddette gerçeğe dönüşecektir.

“GÖBEĞİMİZİ KENDİMİZ KESTİK”

Her kriz risklerle tehditlerle birlikte fırsatları da beraberinde getirir. Hazırlıklı olanlar için kriz anları birebir vakitte yeni bir devrin muştusu daha aydınlık günlerin müjdecisidir. Türkiye son 20 yılda hayata geçirdiği projeler, yatırımlar, ıslahatlarla işte bugünlere hazırlık yapmıştır. Birileri şairin sözüyle; Oyunda oynaşta iken, biz bir satranç oyuncusu ustalığı ile tarihten ecdattan ve medeniyetimizden aldığımız ilhamla milletimizi bugünlere hazırladık. Politikalarımızı belirlerken ülkemize yapılan dayatmalara değil daima neye gereksinim duyulduğuna, insanımızın neyi talep ettiğine baktık. Günü kurtarmak yerine geleceği şekillendirmek niyetiyle hareket ettik. Ne günlük siyasetin süreksiz tartışmalarının, ne vesayet güçlerinin tehditlerinin ne de üzerimize salınan envai çeşit terör örgütünün bizi amaçlarımızdan ve ideallerimizden koparmasına müsaade ettik. Yurt dışında yazılmış reçetelerle problemlere tahlil aramak yerine kendi göbeğimizi kendimiz kestik, 10 yıllık, 20 yıllık programlarla ülkemizin güçlü potansiyelini ortaya çıkarmanın çabasını verdik.

Hatırlarsanız misyona geldiğimizde Türkiye’yi eğitim, sıhhat, adalet, emniyet üzerine inşa edeceğimizi söylemiştik. Akabinde da ulaşım, güç, tarım, diplomasi bunlarla ayağa kalkacağımızı ülkemizi kalkındıracağımızı söylemiştik. Ülkemizin kuralları ne olursa olsun 20 yıl boyunca sözümüzün gerisinde durduk. Bu dört başlıktan başlayarak her alanda Türkiye’yi çok farklı bir pozisyona taşıdık. Birileri bizimle dalga geçti. Biz 76 üniversiteden 209 üniversiteye çıkarken ne gerek var dediler. Lakin bilmiyorlardı ki bugün Iğdır’da Muş’ta, Kars’ta, Ağrı’da üniversite olmazsa oradaki yavrularımız oradaki gençlerimiz nerede üniversite tahsilini yapacaktı? Parası, pulu imkanı varsa Ankara’ya, İstanbul’a gelecekti. Yoksa üniversite okuyamayacaktı. Fakat artık profesörlerimiz, doçentlerimiz, tüm akademisyenlerimiz Kars’a da, Ağrı’ya da, Muş’a da gidiyor, Hakkari’ye de gidiyor ve yavrularımızı meskenlerinin yanı başındaki üniversitelerde okutuyorlar.

Ufuk budur, ufkunuz varsa işte bu jenerasyonu yetiştirirsiniz. Ufkunuz yoksa o vakit yapılacak rastgele bir şey de yok. İşte az evvel YÖK Liderimizin da söz ettiği üzere Türkiye şu anda bu gelişimi sağlıyorsa atılan bu adımlarla sağlıyor. Gençlerimizin yüksek öğretime erişimini kolaylaştırmak için devletimizin tüm imkanlarını seferber ettik. Tabi geçmişte şu dert da vardı, Güneydoğu’ya, Doğu’ya hocalarımız neyle gidecek? Otobüsle mi gitsin? O denli herkesin altında araba de yok. Daima bunlar konuşuluyordu. Ancak artık 26 havalimanından 59 havalimanına çıktı. Hasebiyle hocalarımız artık uçağa binip Muş’a gidebiliyor. Kars’a, Ağrı’ya gidebiliyor. Burada da bir badire kalmadı. Problem ufuk, varsa ufkunuz bu işi başarırsınız. Yoksa yaya kalırsınız. Artık bunlar aşıldı. Artık Türkiye Yüzyılı diyoruz ya işte Türkiye’nin Yüzyılı bu alt yapı ile güçlendi.

Geçenlerde milletlerarası iktisatçılarla bir toplantı yaptık. Şu tespiti yapmışlar; Türkiye alt yapısını bitirdi. Alt yapısını bitirdiği için de Türkiye’nin geleceği aydınlık. Siz de bu türlü bir dert yok. Biz de dedik ki bu tespiti bizler de yaptığımız için şu anda başarılıyız. Her geçen gün daha da düzgüne gidiyoruz, gideceğiz. Hele hele inşallah şöyle bu yıl sonu önümüzdeki yıl başı üzere Karadeniz’den doğal gazı da çıkardığımız anda bunun tadına doyum olmaz. Bizim bir vakitler o denli sondaj gemimiz felan yoktu. Artık bizim 2 tane sismik araştırma gemimiz var, 5 tane sondaj gemimiz var ve tüm bu sondaj gemilerimiz 12 bin metreye kadar sondaj yapabiliyor. Bunlara ulaştık. Hatta hatta burada işimiz bittiği vakit milletlerarası sularda da dünyanın değişik ülkelerine gidip bu sondaj çalışmalarını yapabilecek kabiliyete güce sahibiz. Bunlar artık bizim. O denli çok büyük sayılarla da bunlara ulaşmadık. Uygun sayılarla bunları aldık ve artık bir taraftan sismik araştırmalar bir taraftan sondaj çalışmaları yapılıyor. Daha düzgün olacak, daha güçlü olarak bu yolda devam edeceğiz. Gerek sismik araştırmalarla, gerek sondajla inşallah doğal gazda da, petrolde de artık imkanlarımızı bu sularda bulacağız.

Tüm bunlarla bir arada kılık kıyafet yasaklarından ideolojik baskılara, siyasi arbedelerden alt yapı eksikliklerine kadar pek çok sorun vardı ülkemizde. Üniversite girişlerine kurulan ikna odaları, dereceye girip ödül almaya hak kazandığı halde sahneden ağzı kapatılarak indirilen genç kızların imgeleri bu devrin utanç sahneleri olarak hafızalara kazınmıştı. Bunları biz unutuyor muyuz? Bunları yaşadık. Benim polisimi kızlarımızın ağzını kapatmak ve okula sokmamak, tekme tokat onları dışarı atmak üzere uygulamalara tabi tuttular. Benim kızlarım imam hatipte okudu. Lakin ben kızımı ne yazık ki imam hatipten almak zorunda kaldım. Bir öbür imam hatipe bir arkadaşımın müdürü olduğu imam hatipe göndermek durumunda kaldım farklı bir kentte. Bana sordular niçin dediler yabancılar. Dedim maalesef biz bu zahmetleri yaşadık. Ancak artık dedik artık bu kahırları aştık. Artık bu türlü bir kederimiz yok. Artık artık hocalarımızın ortasında başörtülüler var mı? Var, öğrencilerimizin içinde birebir biçimde rahat rahat üniversiteye gidebilen kızlarımız var mı? Var, bütün bunlarla birlikte artık emniyet teşkilatında, silahlı kuvvetlerde, hakim, savcı başörtülü olarak vazife yapabiliyor mu? Yapabiliyor, asıl özgürlür budur beyefendiler.

Diyorlar ki, hak ve özgürlük, uygulamayı göster bize ne yaptınız hak ve özgürlükte. Tekme tokat dışarı attınız. Kendi milletvekilin genel lider yardımcın ikna odalarında bizim yavrularımızın başörtülerini çıkartarak o odalara aldılar. Bunları yaşadık, bunları gördük. Burası halkının yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye. Burada bunları yaptınız. Artık bunlardan artık sıyırdık. Artık özgürlük var. Artık hürriyet var. Eğitimde öğretimde hamdolsun bunu yakaladık. Hatırlayın artık buradan farklı bir yere geçiyorum. Harç problemi, harçlardan ötürü öğrenciler daima boykot yapıyordu. Harçları kim kaldırdı biz kaldırdık. Şu anda öğrencilerin harç diye bir sorunu var mı? Yok, bitti o iş. Mevcut yüksek öğretim yurtları taleplere yanıt veremiyor diye bağırıp durdular. İnsap edin, şu anda bizim 850 bin öğrenci kapasiteli yurtlarımız var. Gereksinimlere rahatlıkla karşılık verir haldeyiz. Talep yok, bu noktaya geldik. Ne diyordu bir tanesi; Ben bir yılda bu sorunu çözerim diyordu. Hayatınız palavra, akşam palavra, sabah palavra. Biz uygulamadayız, uygulamada.

Şu anda çağdaş yurt binalarımız, bütün bunlarla bir arada üniversitelerimiz hepsi birbirinden hoş. Şu anda dünyaya örnek gösterebileceğimiz alt yapısıyla herşeyiyle hamdolsun üniversitelerimiz var. Orta öğretimde okullarımız var. Buralara geldik. Attığımız adımlarla Türkiye’ye ve Türk üniversitelerine yakışmayan bu makus görüntüye biz son verdik. Başörtüsü sıkıntısını orta öğretim dahil tüm eğitim kurumlarımız ile kamu kuruluşlarında tahlile kavuşturduk. Artık Meclis’e bugün inşallah Kabine toplantımız var. Anayasa değişikliği teklifimizle bu temel hak özgürlüğünü Anayasal teminat altına alma teklifimizi getireceğiz. Haydi bakalım, zira yasal düzenlemeye muhtaçlık yok ki, yasal düzenlemeye şu anda muhtaçlık yokken çıktı yasal düzenleme yapalım dedi. Yasal düzenlemeye gereksinim yok, senin yanında hiç hukukçu yok mu? Bu işler aşıldı artık. Artık burada yapılması gereken bir şey var. Şayet samimiysen, şayet dürüstsen gel Anayasa değişikliğini yapalım ve bunu büsbütün masadan kaldıralım.