İZMİR’deki Kent Onkoloji Merkezi’nin Nükleer Tıp Uzmanı Doç. Dr. İnanç Karapolat, radyoiyod (atom) tedavisi gören hastaların zarurî olarak 2-3 gün tecrit edildiğini, bu durumun psikolojilerini bozduğunu söyledi. Bilhassa kapalı alan korkusu olanların kilitli kalamayıp tedaviyi reddettiğini belirten Doç. Dr. Karapolat, “Bizde kilit yok, günde 3 sefer yaptığımız vizitler hastalarımızı rahatlatıyor, acil bir durumda ne olacağı telaşı taşımıyor, kendilerini kapana kısılmış üzere hissetmiyorlar” dedi.
Doç. Dr. Karapolat, halk ortasında ‘atom’ olarak isimlendirilen radyoiyod tedavisinin 50 yıldan beri muvaffakiyetle uygulandığını söyledi. Karapolat, tiroid bezi kanserlerinde operasyon sonrası kalan tiroid dokusunu ortadan kaldırmada ve varsa metastazların tedavisinde kullanılan radyoiyodun, yüksek radyasyon yaydığını hatırlattı. Hastaların radyasyon yaymaması için hastanede özel odalarda yatması gerektiğini belirten Doç. Dr. Karapolat, kalış mühletinin uygulanan doza ve günlük ölçümlerle bedende saptanan radyasyona nazaran 2-3 gün ortasında değişebildiğini kaydetti.
Kent Onkoloji Merkezi Nükleer Tıp Kısmı’nda iki adet radyoiyod tedavi odasını yeni bir yaklaşımla hastaların hizmetine sunduklarını belirten Doç. Dr. Karapolat, şöyle konuştu:
“Bu tedavide hastalardan dışarıya çok yüksek doz radyasyon yayılıyor. Bu yüzden hastaların kurşunla kaplı, dışarıyla irtibatı kesilmiş odalarda radyasyon seviyesi düşene kadar kalmaları gerekiyor. Bu mühlet içerisinde sıhhat işçisi hariç, hastanın dış dünyayla bir temasının olmaması lazım. Bizim emelimiz hastanın bu süreyi konforlu, rahat bir biçimde geçirmesi. İçinde televizyon, buzdolabı, tuvalet, banyo, internet erişimi olan hastaların bütün konforunu düşündüğümüz bir oda yapmaya çalıştık. Tedavi her yerde tıpkı, farkımız odalarımızın hem geniş olması, hem de bilhassa kapıların tedavi mühletince kilitli olmaması. Zira birçok merkezde bu tedavi müddetince hasta odada kilitli halde kalıyor. Lakin acil bir durumda sıhhat işçisi odaya giriyor, hastayla daha çok telefonla irtibat kuruluyor. Biz tedavi müddetince bunu yapmıyoruz, hastanın kapısı açık oluyor lakin hastaya dışarı çıkmaması gerektiğini söylüyoruz. Kesinlikle tedavi mühletince günde 2-3 kere ben hekim olarak hem de ilgili hemşire hastayı ziyaret ediyoruz, radyasyon ölçümlerini yapıyoruz, şikayeti varsa, tedavi yapılacaksa ona karar veriyoruz. Bu uygulama hastaların psikolojisi açısından kıymetli. Zira 2-3 gün mühletle de olsa insanın kapalı bir yerde kalması psikolojisini bozuyor.”
‘HASTA KAPANA KISILMIŞ HİSSETMİYOR’
Bu odaların dünyanın her yerinde güneş ışığı görmeyen, bodrum katlarında yer aldığını belirten Doç. Dr. Karapolat, “Hasta radyasyon seviyesi düşene kadar ne yazık ki bu kurallarda yaşamak zorunda kalıyor. Kapının açık olması, acil bir durum zelzele ya da yangın üzere bir durumda hastaya hem bizim ulaşabilmemiz hem de hastanın bunu hissetmesi bilmesi hastayı rahatlatıyor. Birtakım yerlerde hasta 2-3 günlük yiyeceğini kendisi getiriyor. Bizim uygulamamızda hastalarımızın diyetlerine uygun bir formda 3 öğün yemek, limon, sakız ve su muhtaçlıkları karşılanıyor. Bu süreci hastalarımızın en az ruhsal ziyanla atlatmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Biz hasta yanına kurşun önlüklerimizi giyerek giriyoruz, tekrar hastayla yüz yüze gelecek halde kurşun paravanla kendimizi koruyarak görüşüyoruz. Ayrıyeten akşam ve gece boyunca hastalarımıza nöbetçi kat tabipleri ve hemşireler tarafından vizit yapılıyor. Geri bildirimler çok memnuniyet verici. Kapılarının kilitli olmaması kıymetli bir teminat, hastalarımız kendilerini kapana kısılmış hissetmediklerini, tasa duymadıklarını söylüyorlar. Bu da bizi memnun ediyor” dedi.
– İzmir
